Büyüme ve kendini keşfetme

Posted by

Müjde Işıl – Geçen sene Venedik Film Festivali’nde İtalyan bağımsız film eleştirmenleri tarafından En İyi Senaryo seçilmesiyle birlikte merakla beklediğimiz yapımlardan biri oldu “Yurt”. Nehir Tuna’nın ilk uzun metrajı olan film, Türkiye prömiyerini yaptığı 43. İstanbul Film Festivali’nden de En İyi Film ve En İyi Görüntü Yönetmeni Ödülleri’ni kazandı. “Yurt”, ‘90’ların atmosferinde bir büyüme hikâyesi anlatıyor. 14 yaşındaki Ahmet, gündüz normal eğitimine devam ederken babasının zorlamasıyla tarikat yurdunda kalarak dini eğitim de alıyor. İki farklı eğitim mekânını birbirinden ayırmayı öğrenmiş durumda. Okuldan yurda dönerken servisi yurdun önünde değil, farklı bir evin kapısında durduruyor örneğin. Okuldaki derslerini takip ederken arkadaşlarına yurttan hiç bahsetmiyor. Yurtta ise Hakan sayesinde ortama alışmaya çalışıyor. Okulda kuramadığı arkadaşlığı Hakan ile kuruyor. Ama tek ideali, çok sevdiği babasının takdirini kazanmak. 

İki farklı dünya 

Film iki koldan ilerliyor. Büyüme ve kendini keşif öyküsü anlatırken ‘90’ların siyasi kamplaşmasını da eğitim üzerinden simgeselleştiriyor. İki dünya arasında sıkışmış bir gencin travmalarını anlatırken o iki dünyayı ifade biçimi ise problemli duruyor. Kemalizm’i tarikatlaşma ile eşit tutmayı, seküler eğitim ile yurtlardaki dini eğitimin, gençleri benzer şekilde baskıladığı söylemini mantıklı ve gerçekçi bir zemine oturtmak olası değil. Farklı kavramları eşitleyerek sağlıklı bir bakış açısına erişmek de… Spoiler vermiş olmayalım ama filmin finalinde bir çocuğun sorduğu soru, neyin eleştirildiği konusunda tarafsızlığa varmayan bir noktaya savuruyor hikâyeyi. Eğer amaç geçmiş ve gelecek arasında sebep-sonuç ilişkisi kurmak ise bunun yolu kurucu değerlerle tarikatlaşmayı kıyaslamak ya da eşitlemek olmamalı. Filmin iki koldan akan hikâyesi, anlatım biçimini de değiştiriyor. Ahmet’in büyüme sancıları ve ailesiyle ilişkisi Xavier Dolan’ın isyankâr ve havalı tarzına yakın dururken diğer kısım ise Kemalizm karşıtı düşüncelerin imzasına yaklaşıyor. 

Filmde Doğa Karakaş’ın oyunculuğu dikkat çekici. Masumiyet ve isyan arasındaki gelgitleri başarıyla yansıtıyor. Tansu Biçer’in dindar baba rolü ise şimdiye kadar canlandırdığı karakterler arasında gerçekten farklı bir yerde duruyor. Görüntü yönetmeni Florent Herry’nin hem siyah beyaz hem renkli çalışması filmi teknik açıdan anlatısının da üzerinde, çok yükseğe taşıyor. 

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir